The 20th Anniversary of the Annan Plan (3): Solution to Cyprus Can Only Come with the Will of Cypriots (Annan Planı’nın 20. Yılı (3): Kıbrıs’a Çözüm Ancak Kıbrıslıların İradesi İle Gelebilir)
Annan Plan’s 20th Anniversary: A Solution to Cyprus Can Only Come Through the Will of Cypriots, Not Imperialist Impositions - Part 3
The more I write about the Annan Plan, the more I feel like writing. It's a subject that requires deep thought and extensive discussion. It's a topic that cannot be adequately covered in a series of articles; it merits entire books dedicated to its analysis.
We'll surely have the chance to discuss it in depth someday. Today, I'll be writing the final installment of this series. I hope that through this series of articles, I've managed to pique some curiosity about the Annan Plan, which holds significant importance in Cyprus politics.
Because the Annan Plan is a crucial lesson that all Cypriots must learn from.
In my previous writings, I've touched upon various aspects of the Annan Plan: from its flag and how it fails to represent Cypriots, to its content of dismantling the Republic of Cyprus and initiating a 'virgin birth', to how it preserved the Treaty of Guarantee and aimed to benefit imperialists more than Cypriots...
In my last article, I want to examine this plan in the context of international law. While the reasons behind the 'no' vote from the Republic of Cyprus were influenced by the aforementioned factors, there are deeper reasons at play.
In the Loizidou v. Turkey case, Turkey was found to have violated Protocol No. 1, Article 1 (Protection of Property) of the ECHR; the northern part of the island was deemed to be under Turkey's 'subordinate administration', making Turkey responsible for all human rights violations there.
Furthermore, subsequent to this, the moderate vote of Turkish Cypriots for the Annan Plan, despite being classified as 'illegal' under international humanitarian law according to the Fourth Geneva Convention, led to a temporary disregard for Turkey's violations of international law, such as property rights violations, and the recognition of the northern part of the island as Turkey's 'subordinate administration'.
As I've mentioned before, the Annan Plan was clearly a concocted failure from the start, and it only intensified Turkey's assimilation policies and breaches of international law in the northern part of the island.
The plan, touted as a path to 'peace', only exacerbated disappointments and entrenched divisions among Cypriots.
As Cypriots, we must learn from the mistakes of the Annan Plan and work together for a permanent solution, for an independent Cyprus.
Rather than succumbing to imperialist pressures, we must remind the world that Cyprus belongs to Cypriots.
(Published in Özgür Gazete on 30.04.2024)
https://ozgurgazetekibris.com/kose-yazarlarimiz/gencler_yaziyor/140339-annan-planinin-20-yili-kibrisa-cozum-ancak-kibrislilarin-iradesi-ile-gelebilir-3.html
***
Turkish:
Annan Planı’nın 20. Yılı: Kıbrıs’a Çözüm Ancak, Emperyalist Dayatmalar İle Değil, Kıbrıslıların İradesi İle Gelebilir -3
Yazdıkça yazasım geliyor Annan Planı hakkında. Üzerinde oldukça düşünülmesi, konuşulması gereken bir konu. Yazı dizileri ile anlatılamayacak, sayfalarca kitaplar yazılması gereken bir konu.
Mutlaka yine bir gün denk gelir, konuşuruz üzerine. Bugün, yazı dizisinin son bölümünü kaleme alacağım. Umarım bu yazı dizisiyle birlikte Kıbrıs siyasetinde oldukça büyük bir yer kaplayan Annan Planı hakkında biraz daha merak uyandırmayı başarabilmişimdir.
Çünkü Annan Planı, tüm Kıbrıslıların ders çıkarması gereken önemli bir olgudur.
Daha önceki yazılarımda, Annan Planı’nın çeşitli içeriklerinden bahsetmiştim: bayrağından ve bu bayrağın Kıbrıslıları temsil etmemesinden, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılması içeriğinden ve ‘bakir doğumdan’, bu planın Garantörlük Antlaşmasını koruduğundan ve Kıbrıslılardan daha çok emperyalistlere çıkar sağlayacak bir plan olmasından…
Son yazımda ise bu planı uluslararası hukuk bağlamında incelemek istiyorum. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ‘hayır’ çıkmasında yukarıdaki nedenlerin etkisi olsa da altında yatan daha büyük sebepler vardır.
Loizidou vs Türkiye davasında, Türkiye’nin AİHS Protokol no. 1, Madde 1 (Mülkiyetin Korunması) hakkını ihlal ettiği; adanın kuzeyinin, Türkiye’nin ‘alt yönetimi’ olduğu, bundan dolayı burada gerçekleşen tüm insan hakları ihlallerinden Türkiye’nin sorumlu tutulacağı kararına varılmıştır.
Hatta bu karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘sınır ötesi yargı yetkisi’ içtihadında emsal karar olarak nitelendirilmektedir. Kısacası bu kararlar doğrultusunda, adanın kuzeyi ‘Türkiye’nin alt yönetimi’ olarak kabul edilmektedir.
Sonradan gelen, uluslararası insani hukuk kapsamındaki Dördüncü Cenevre Antlaşmaları’na göre ‘illegal’ olarak nitelendirilen nüfus ile Kıbrıslıtürklerin Annan Planı’nda ‘evet’ oyu yani ılımlı bir oy kullanması, Türkiye’nin bir süreliğine adanın kuzeyindeki uluslararası hukuka ters hareketlerinin, örneğin mülkiyet hakkı ihlallerinin ve adanın kuzeyinin Türkiye’nin ‘alt yönetimi’ olmasının göz ardı edilmesine sebep olmuştur.
Bunun yanı sıra, sizlere bu planın emperyalistlerin bir kurgusu olduğunu ve en başından beri başarısız olacağının belli olduğunu söylemiştim.
Bu planın kurgulanmış ‘başarısızlığından’ sonra, Türkiye’nin Kıbrıs’ta, Annan Planı’nda gösterdiği ‘ılıman’ politikalardan ziyade, “biz evet dedik, ‘barışı’ istedik, ancak Rumlar istemiyor,” diye yeni bir politika benimsediğini, BM Güvenlik Konseyi kararları 541 ve 550’ye aykırı olarak, ‘iki eşit egemen devlet’ tezinin tohumlarının bu plandan sonra atılmaya başladığını söyleyebiliriz.
Yani kısacası adanın kuzeyindeki uluslararası hukuk ihlalleri, Annan Planı’ndan sonra daha da artmış ve adanın kuzeyindeki asimilasyon politikaları daha da sıkılaştırılmıştır.
‘Barış’ için sunulduğunu söylenen bu plan, hayal kırıklıkları üzerine, Kıbrıslılar arasındaki bölünmüşlüğü daha da pekiştirmiştir sadece.
Tüm Kıbrıslılar olarak, Annan Planı’nın hatalarından ders çıkarmalı ve adamızı özgürleştirmek için, kalıcı bir çözüm için hep birlikte, bağımsız bir Kıbrıs için çalışmalıyız.
Emperyalist diretmelere boyun eğmek yerine, tüm dünyaya Kıbrıs’ın Kıbrıslılara ait olduğunu tekrardan hatırlatmalıyız.
(30.04.2024 tarihinde Özgür Gazete'de yayınlanmıştır.)
Yorumlar
Yorum Gönder